19:53 - LC Waikiki Önünde Marbit’i Protesto ettiler
19:43 - Marbit’te işçilerin alacakları gasbedilmek isteniyor
18:35 - Ramazanda Cinsellik: Neler Yapılabilir, Neler Yapılmamalıdır?
18:29 - Ramazanda Diyet Beslenme Önerileri ve Sağlıklı Yaşam İpuçları
18:24 - Ramazanda Nasıl Kilo Verilir?
22:19 - 25 Şubat 2023 Günlük Burç Yorumları
21:34 - 24 Şubat 2023 Günlük Burç Yorumları
21:28 - 23 Şubat 2023 Günlük Burç Yorumları
21:21 - 22 Şubat 2023 Günlük Burç Yorumları
17:13 - Sarı Dişlerden Beyaz Dişlere Geçmenin En Önemli 4 Yolu
Düzce Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sihhati ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Büşra Öz, depremin çocuk ve ergenler üstünde yol açabileceği psikolojik etkilere ilgi çekerek mühim tavsiyelerde bulundu.
Depremin can ve mal kayıbına sebep olan sarsıcı büyük afetlerden biri bulunduğunu anımsatarak sözlerine başlayan Dr. Öğr. Üyesi Öz, hem yetişkinlerde hem de çocuklarda büyük travmatik sendromlara namacıyla olma ihtimalini ve bu sendromların kalıcı bir duruma dönebileceğini ifade etti. Öğretim Üyesi, bilhassa ufak çocukların deprem ile alakalı bilgiye sahip olmaması durumunda ilerleyen problemlerin bilinçaltına yerleşerek ileri yaşlarda büyük problemlere namacıyla olma ihtimalini vurguladı.
Deprem ardından gelişebilecek psikiyatrik sendromların farklılık gösterebileceğine işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Öz, “Belirtiler; çocukların yaşı, gelişim dönemi, yaşadığı travmanın biçimi (depremi hayata, kardeş-ebeveyn ölümü, enkazın altında kalma, diğer ölümlere tanık olma, yıkımları görme gibi…) ya da depremin bulunduğu yere uzaklıkları gibi faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir. Travmanın bulunduğu süreçlerde görülebilecek bulgular gerçekte travmaya verdiği bir yanıttır, hastalık olarak değerlendirilmez.” diye ifade etti.
“DEPREM GİBİ CİDDİ TRAVMATİK OLAYLAR YAŞAYAN ÇOCUKLAR; KENDİLERİNİ KORKMUŞ, KAYGILI VE GERGİN HİSSEDEBİLİRLER”
Deprem hayat sürdüren çocuk ve ergenler, günlük hayat gereksinimlerini ve genel ruh sağlıklarını etkileyebilen problemler yaşayabildiğini bildiren Dr. Öğr. Üyesi Öz, “Bu problemlerin başında hayat sürdürdükleri travmaya bağlı ilerleyen korku gelir. Deprem gibi ciddi travmatik hadiseler hayat sürdüren çocuklar; kendilerini korkmuş, endişeli ve gergin hissedebilirler. Sürekli depremi yine hayata korkusu ve sıksık tetikte olma durumunda olabilirler. Depremle alakalı kabus görebilir, uykuya dalmakta ve sürdürmekte zorluk çekebilirler. Kendilerine depremi anımsatan yerlerden, şahıslardan ya da etkinliklerden kaçınabilirler. Depremde ebeveynini, dostlarını, aile üyelerinden birini ya da evlerini kaybeden çocuklar üzüntü ve yas duyguları yaşayabilirler. Yas sürecinde etraflarına odaklanmakta güçlük yaşayabilir, hadiseler karşısındaki kanaat içeriklerini, depremde hayat sürdürdükleri kayıpları ile şekillendirebilirler.” dedi.
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞUNA DİKKAT!
Depremin çocukların psikolojileri üstüne mühim ve uzun süreli etkisinden en mühimsinin “Travma Sonrası Gerilim Bozukluğu” bulunduğuna işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Öz, bu bozuklukta çocuklarda sıksık korku, endişe duyguları, tetik durumunda olma, travmatik vakanın anımsatan hallerdan kaçınma görülebildiğini kaydetti. Deprem ardından kayıp ve travma hayat sürdüren çocuk ve ergenlerde depresyon gelişebildiğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Öz, “Depresyon kendini üzüntü, motivasyon eksikliği, umutsuzluk, uyku ve iştah problemleri ile gösterebilir. Deprem travması ardından çocuklar, istikbal hayatlarında diğerlarına itimatmek, bağlanmak ve kendilerini itimatde hissetmekte zorlanabilirler. Bu ruhsal bulgular tedavi edilmediğinde gelecek dönemde olumsuz duygularla kafaya çıkabilmek amacıyla alkol-madde bağımlılığı gibi problemler gelişebilir. Okul evveli dönemde; yatak ıslatma, bağırsak denetimünün kaybı, irritabilite, huzursuzluk, aşırı duyarlılık, parmak emme, tırnak yeme, anneye aşırı bağlılık, ayrılık endişesı, hareketlilikte artma ya da azalma, yeme ve uyku problemleri, yalnız yatamama, kabus görme, somatik yakınmalar, hadiyi yine hayata gibi bulgular görülebilmektedir.” biçiminde konuştu.
Okul çağındaki çocuklarda korkuların; huzursuzluk, hırçınlık, ebeveynden ayrılamama, somatik yakınmalar, ilgi problemleri, okul kafayarısında düşme, okula gitmek istememe, ilgide azalmalar, mutsuzluk, yeme ve uyku problemleri, kabus görme, hadiyi yine yaşantılama gibi bulgularle gösterdiğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Büşra Öz, buluğ döneminde ise çevreden kendini; soyutlama, içe kapanma, öfke, saldırganlık, riskli davranışlar, somatik yakınmalar, intihar kanaatleri, depresyon, endişe, korku, akademik kafayarıda düşme, okula devamsızlık yapma, yeme ve uyku problemleri ile ilgi problemleri biçiminde kendini gösterdiğini kaydetti.
“ÇOCUKLARLA KONUŞMAMAK, OLAYLARI GİZLEMEK KORKU VE KAYGIYI DAHA DA ARTTIRACAKTIR”
Deprem bölgesinde olan, sarsıntıyı hisseden ya da konuşulanlar/görüntülerden depremi duyarak büyülenen çocuklar ile deprem ile alakalı bahsetmek gerekliliğinin altını çizen Öğretim Üyesi, “Çocuklarla konuşmamak, hadiseleri saklamak korku ve endişeyı daha da arttıracaktır. Konuşma yapmadan evvelce çocukların hislerini kanaatlerini dinlemek gereklidir. Konuşmayan çocukların duygu ve kanaatlerini resimlerinden ya da oyunlardan anlayabiliriz.” dedi.
“KENDİ EVİ, OKULUNUN GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ NE GİBİ ÖNLEMLER ALINDIĞINI BİLMEK ÇOCUĞU RAHATLATABİLİR”
Depremi anlatırken kolay ve ürkütücü olmayan bir dil kullanılmasının önemine vurgu yapan Büşra Öz, “Çocukların gelişim dönemlerine göre anlatım biçimi de değişecektir. Okul evveli dönemde deprem somutlaştırılarak oyunla anlatılabilir. Daha büyük çocuklar ev dışında daha çok süre geçirdikleri amacıyla daha çok bilgiye maruz kalırlar. Bu dönemdeki çocuklarla depremle alakalı konuşurken; yer kabuğunun hareketliliği ve depremin nasıl bir tabiat hadiyi olarak meydana çıktığı anlatılabilir. Çocukların yaşları büyüdükçe sordukları soru adedi ve öğrenmek isteyeceği detay miktarı artacaktır. Bu suallere doğru fakat kısa ve net cevaplar verilmeye çalışılmalıdır. Deprem ve etkisi konusu ile alakalı kısaca bilgilendirilen çocuğun ihtiyacı, kendisinin itimatde bulunduğunu hissetmektir. Kendi evi, okulunun itimatilirği ile alakalı ne gibi önlemler alındığını bilmek çocuğu rahatlatabilir.” ifadelerine yer verdi.
Deprem namacıylaiyle diğer illere göç eden çocukların okullarına devam ettiğine ilgi çeken Öğretim Üyesi Öz, bu halde ailelerin çocuklarına sınıfa yeni katılan dostları olabileceğinden bahsetmesi gerekliliğinin üstüne durdu. Depremzede ya da afetzede gibi damgalayıcı, hatırlatıcı kelimelerin kullanılmaması gerekliliğini altını çizen Öz, “Yeni gelen dost ya da yeni çocuk olarak bahsedilebilir. Yeni dostunda diğer bir şehre ve okula geldiği amacıyla gerilim bulguları olabileceği konuşulmalıdır. Böyle bir halle karşılaşırsa yeni dostuna karşı daha sıcak ve olumlu davranması, oyunlara çağrı edebileceği belirtilmelidir.” biçiminde konuştu.
Deprem ardından çocuk ve gençlerde travmaları önlemek amacıyla tavsiyelerde tespit edilen Büşra Öz, sözlerine şu şekilde devam etti:
“ÇOCUKLARIN DUYGULARINI İFADE ETMEK, OLAYLARI ZİHİNLERİNDE YENİDEN İŞLEMLEYEBİLMEK İÇİN OYUNA İHTİYAÇLARI VARDIR”
“Öncelikle çocuklara itimatilir barınak, yiyecek, temiz suya erişimin sağlanması, gereksinim duydukları tıbbi tedavilerin sağlanması, şunlarla beraber kaos içerisinde mümkün şiddet ve sömürüden korunmaları gerekir. Çocukların hislerini ifade etmek, hadiseleri zihinlerinde yine işlemleyebilmek amacıyla oyuna gereksinimleri vardır. Bu ortamı sağlamak, onlara oyun dostu olmak, oyunu onların yönetmesine izin vermek faydalıdır. İlk fırsatta çocuklara derli toplu yemek, uyku ve eğitim saatleri belirleyerek bir rutin meydana getirmek itimat ve normallik hissini artıracaktır. Çocuklar yaşlarına ideal biçimde yardım çalışmalarına dahil edilebilir. Bölgedeki çocuklar kaldıkları ortamın toplanması, eşyaların düzenlenmesi gibi etkinliklerde görevlendirilebilir; şunlar denetim duygusu hissetmelerini sağlar, dayanıklılık ve iyileşmeyi teşvik edebilir.”
“DEPREM BÖLGESİNDEKİ ÇOCUKLAR İÇİN İDEAL ALANLAR YARATIP OKUL DÜZENİ SAĞLANMAYA ÇALIŞILMALIDIR”
Çocukların travmalarının kalıcı olmaması amacıyla en kısa sürede günlük rutinlerine dönmesinin önemine vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Öz, “Bu deprem bölgesinde kalan çocuklar kadar, uzakta olan diğer çocuklar amacıyla de geçerlidir. Tatilin uzaması; çocukların haberlere daha çok maruz kalmasına, endişelarının yükselmesine ve okuldaki destekleyici sistemden uzak kalmalarına sebep olur. Deprem bölgesindeki çocuklar amacıyla ideal alanlar yaratıp okul düzeni sağlanmaya çalışılmalıdır. Deprem bölgesi dışındaki çocukları travmadan itimatliğini sağlamak amacıyla onların haberleri izlemeleri kısıtlanmalı, onlarla süre geçirilmeli ve konuşulmalıdır.” dedi.
BU BELİRTİLER VARSA PROFESYONEL BİR RUH SAĞLIĞI DESTEĞİ ALMASI GEREKLİ!
Deprem ardından çocuk ve ergenler ebeveynlerine önerilerde tespit edilen Dr. Öğr. Üyesi Öz, “Erken dönemde birtakım sendromların gelişebileceğini bilmek, ilk olarak çocukları desteklemek, kendi aileleri ve akranları ile beraberliklerini sağlamak, resim çizmelerini ve oyun oynamalarını teşvik etmek, bulunduğu yerdeki şartlara ideal bir rutin meydana getirmek, deprem bölgesi dışındakilerin de günlük rutinlerini devam ettirmesini sağlamak, bilhassa okula göndermek travmanın tesirlerini azaltmada yeterlidir. Eğer korku ve endişe durumu bütün gün kalıcı olarak devam ediyorsa, çocuk dostları ve ailesi dahil kendini sosyal çevresinden geri çekiyor ve amacıylae kapanıyorsa, gün içerisinde ruh durumu geniş bir dalgalanma gösteriyorsa, saldırgan ve yıkıcı davranışlar gösteriyorsa, uyumak, yemek gibi günlük işlevlerde problem yaşıyorsa, depremle alakalı üzücü anılar zihninde sık sık yine canlanıyorsa, kendisine zarar verme davranışı varsa profesyonel bir ruh sağlığı desteği alması gereklidir.” diyerek sorumluları uyardı.
Son olarak Dr. Öğr. Üyesi Büşra Öz, Düzce Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sihhati ve Hastalıkları Polikliniği’nde Düzce’ye göç eden depremzede çocuk ve ergenlere randevusuz muayene olanağı sunduklarını da sözlerine ekledi.